31 Mart 2012 Cumartesi

BUZULLAR

Buzul, dag zirvelerinde yaz kış erimeyen ve yer çekiminin etkisiyle yer değiştiren büyük kar ve buz kütlesidir. Eğimli arazilerde yıllar boyunca biriken kar kütlesinin önce buzkar, sonra da buza dönüşmesiyle oluşur. Buzullar okyanuslardan sonra dünya üzerindeki ikinci büyük su deposu ve en büyük tatlı su deposudur, tatlı suyun % 98,5'ini oluştururlar. Hemen hemen her kıtada buzullara rastlanır. dünyanın'nın belirli bölgeleri, bütün yıl erimeyen ve "buzul" adını alan buzlarla kaplıdır. Bunlar kutup bölgeleriyle yüksek dağların tepeleridir. Buzul oluşabilecek bölgenin deniz yüzeyinden yüksekliği, enlemin artmasıyla azalır. Ekvator yakınlarında 0° enlem çevresinde buzullara rastlamak için Runewenzorilerin 4.400 m yüksekliğine çıkmak gerekirken, Alplerde (45°) 2500 m'ye, Norveç'te (60°) 1500 m'ye çıkmak yeterlidir. Kutupta buzullara deniz yüzeyinde rastlanır.

Buzulların oluşumu ve yapısı

Buzulu oluşturan kar sürekli olarak donma ve erimeye maruz kalır ve taze yağan kar tanelerinden bir çeşit taneli kar olan buzkar (névé) hâline dönüşür. Üzerindeki buz ve kar katmanlarının basıncı altında bu taneli kar daha da yoğun olan eski kara (firn) dönüşür. Yıllar süren bir dönemden sonra eski kar katmanları daha da sıkışarak buzulu oluşturan buza dönüşür. Buzulların kendine özgü mavimsi renginin nedeni gökyüzünün de mavi görünmesini açıklayan Rayleigh saçılımıdır.
Buzulun alt katmanları basınç nedeniyle erimeye maruz kalır ve buzulun tamamı bir akışkan gibi hareket eder. Buzullar akışkan gibi hareket etmek için eğime ihtiyaç duymaz, birikme bölgelerinde sürekli yağan karın birikmesi bu hareketi sağlar. Buzulların üst katmanları kırılgandır ve zaman zaman yarıklar (crévasse ve Bergschrund) oluşturur. Bu yarıklar nedeniyle gerekli güvenlik önlemi alınmadan buzulun üzerinde gitmek tehlikelidir. Eriyen buzul suları, buzulun içinden ve altından tüneller kazarak akar ve buzulun hareketini kolaylaştırır.

BUZUL AŞANDIRMA VE BİRİKİM  ŞEKİLLERİ:
Yerçekiminin etkisiyle yamaçlarda aşağıya doğru hareket eden buzullar geçtiği yeri oyar, sıyırır ve aşındırır. Buzullar oyma, sıyırma sırasında araziyi sürtünme ile çizer ve cilalar. Buna buzul aşındırması denir.

BUZUL VADİSİ:Dağ doruklarından aşağı sarkan buzul dillerinin hareketiyle yataklarını aşındırarak oluşturdukları U şekilli oluklardır. Bunlara tekne vadi adı da verilir. Akarsu vadilerine göre boyları kısadır ve sürekli iniş göstermezler. Ana buzula bağlı yan buzulların oluşturdukları vadilere de asılı Vadi denir.



SİRK ÇANAĞI(BUZ YALAĞI):Dağ doruklarına, yakın yerlerde kolay aşınabilen yüzeylerin aşındırılması ile ortaya çıkan çanaklardır. Bu çanaklar 40-50m'den birkaç km'ye kadar çapa sahip olabilirler. Bazen de buradaki buzulun erimesiyle Sirk Gölühaline gelebilirler.














HÖRGÜÇ KAYA:Buzulların kayaların yumuşak kısımlarını aşındırıp sert kısımlarını bırakmasıyla oluşan tümsek şeklindeki ve parlak yüzeyli kayalardır.










MOREN:
Buzultaşlar (Moren), buzulların getirip bıraktığı ve geri çekildikten sonra yüzeyde kalan taş oluşumlarıdır. Bu oluşumlar genellikle ince tozumsu bir madde içinde küçüklü büyüklü taş ve kaya parçalarının bir araya gelmesinden oluşan buzul tilinin doğrusal yığınlar halinde toplanması şeklinde görülür.


















BANKİZ:
Kutup çevresindeki denizlerde, suyun donması ile oluşan buz kütleleridir. Donma, kıyılarda başlar ve sıcaklık düştükçe artar. Deniz yüzeyini kaplayan buz kristalleri gittikçe kalınlaşır, Buz tabakası halini alır. Bankiz adı verilen buz tabakası yaz aylarında sıcaklığın artması ile küçülerek dağılır. Fransızca Banquise kelimesinin imlamızla yazılarak dilimize girmiş şekli. Bankiz, denizin yüzünü kaplamış bulunan buz örtüsüdür. Dilimiz de bunun karşılığı olarak buzla alınabilir. Nasıl ki, üstü tuzla örtülmüş bulunan ve tuz elde edilen yere de tuzla denir.
AYSBERG:
Buzullardan kopup, denize kadar ulaşan  kalın buzul parçaları deniz içinde  ilerlemeye devam eder. Buzun yoğunluğu, deniz suyunun yoğunluğundan az olduğu için su tarafından kaldırılır. Yüzlerce metre kalınlıkta ve kilometrelerce uzunluktaki bu buz dağlarına aysberg denir.


FİYORD:


Fiyordlar, İskandinavya kıyılarında sık rastlanan jeolojik oluşumlardır. Bunlar,iki taraftan sarp kayalıklarla çevrili uzun, dar ve derin koylardır. Fiyordlar buzul aşındırması sonucunda oluşurlar. Onbinlerce yıl boyunca yağan karların birikmesiyle oluşan buzullara vadi buzulu denir. Kutuptaki buzlar gibi düz yüzeyler üzerinde oluşan buzullara ise kıtasal buzul adı verilir. Buzdan ırmaklar, günde iki santimetreyle bir metre arasında değişen bir hızla hareket ederler. Diğer ırmaklardan çok daha güçlüdürler ve vadiler boyunca ilerlerken bu vadilerin yamaçlarını kolayca aşındırıp taşırlar. Bu sayede Tekne vadi, U vadi denilen buzul vadileri oluşur.Bu vadiler kutup bölgelerinde deniz seviyelerine kadar inerler.Türkiye gibi orta enlem ülkelerinde vadi buzulları 2000m'ye kadar inmiştir.Buzul dönemlerinde buharlaşan sular yeryüzüne genel olarak kar olarak iner.Bugünkü gibi akarsularla yeniden denize taşınmaz.Karalar üzerinde kar ve buz olarak birikir.Uzun süreli bu döngü sonunda deniz seviyesi bu günkü seviyeye göre yaklaşık 130 metre alçalmıştır.Buzul vadileri -130 metre seviyesindeki denizlerde son bulmuştur.
Buzul dönemi sona erip hava sıcaklıkları yükseldikce vadi buzulları erimeye başlamış, daha yükseklere doğru çekilmiştir.Buzulların erimesiyle deniz seviyesi yükselmiş, geri çekilen buzul vadilerini yükselen deniz suları doldurmuş fiyordlar oluşmuştur.












24 Mart 2012 Cumartesi

KURAK BÖLGELER TOPOGRAFYASI

KURAK BÖLGELER TOPOGRAFYASI

Kurak ve yarı kurak bölgeler, kendilerine has iklim özellikleri ve yer şekillerine sahip olan morfojenetik bölgelerden biridir. Bu bölgelerde günümüz iklim koşulları altında oluşan yer şekilleri görülebileceği gibi geçmişte yaşanmış farklı iklim koşulları altında oluşan yer şekillerine de rastlanılır.

Kurak ve yarıkurak bölgeler yeryüzünde geniş alanlar kaplamaktadır. Asıl yayılış alan suptropikal kuşak olmakla birlikte Orta Kuşağın karasal iklim bölgelerinde de etkili olmaktadırlar. Kurak ve yarı kurak alanlar Afrika'nın kuzey yarısı, Arabistan yarımadası ve Orta Asya'ya kadar olan çok geniş bir kuşakta, Afrika'nın güneybatı ucunda, Kuzey ve Güney Amerika'nın suptropikal kuşağında ve Avustralya'nın batı ve iç kısımlarında etki alanına sahiptir.

Kurak ve yarı kurak bölgeleri ayıran sınırlar kesin olarak çizilememekle birlikte her iki bölge de kendine has özelliklere sahiptir. Bu bölgelerde yılık yağış miktarı yetersizdir. Yetersiz olan bu yağış miktarı da, özellikle sıcaklık ve buna bağlı buharlaşma fazlalığı nedeniyle, büyük ölçüde kayba uğramaktadır.

Asıl kurak bölgelerde veya çöllerde yıllık yağış tutarı, genel olarak, 250 mm nin altındadır. Belirli bir yağış rejimi yoktur. Günlük sıcaklık değişmeleri önemlidir. Komşu bölgelerden doğup beslenerek gelen akarsuların (allojen akarsular) dışında sürekli akarsular bulunmaz. Akarsu aşındırması çok seyrek meydana gelen sağanak yağışların oluşturduğu seller sonucunda meydana gelmektedir. Kütle hareketleri sınırlıdır. Yer şekillerin oluşumunda esas rol rüzgara ve fiziksel parçalanmaya aittir. Bu sahaların şekillenmesi genel taban seviyesi olan okyanus ve denizlerden bağımsız olarak gerçekleşmektedir. Bitki örtüsü yoktur veya son derece cılızdır. Egemen toprak tiplerini serozyom’lar oluşturur. Toprak yüzeyi kalkerden oluşan bir kabukla kaplı olabilir. Kum örtülerinden oluşan sahalarda geniş alanlar kaplayabilir.

Yarı kurak alanlarda ise yağış miktarı biraz daha fazladır. Yağış miktarı 250-500 mm arasında değişebilir. Buna bağlı olarak akarsu aşındırması ve kütle hareketleri önem kazanmaktadır. Rüzgarın etkisi çöllere göre azalsa da yinede önemlidir. Buralardaki akarsulardan bazıları genel taban seviyesi olan denizlere ve okyanuslara ulaşmaktadır. Akarsuların bir kısmı kapalı havzalarda da son bulmaktadır. Bitki örtüsünü stepler ve savanlar oluşturmaktadır. Egemen toprak tipini çernozyomlar, kahverengi step ve kestane renkli step toprakları oluşturmaktadır. Toprakta kabuk oluşumunun görüldüğü B horizonu çöllere göre daha derinde yer almaktadır. Yarı kurak sahalar çöller ile nemli bölgeler arasındaki geçiş sahasını oluşturmaktadır.

Kurak ve yarı kurak bölgelerin oluşumunda çeşitli nedenler rol oynar. Bunlardan birincisi atmosferin genel dolaşımı ile ilgilidir. Sürekli olarak yüksek basınç altında bulunan yerler kurak sahalardır. Çünkü bu gibi yüksek basınç sahalarında hava hareketi sürekli olarak yukarıdan yeryüzüne doğrudur. Alçalan hava adyabatik olarak ısınır. Böylece havada bağıl nemlilik azalır. Havada bağıl nemin azalması da yağış oluşumunu azaltmaktadır. Bundan dolayı subtropikal yüksek basınç alanlarında Dünya'nın en büyük çölleri oluşmuştur. İkincisi ise deniz ve okyanus etkisinden uzakta oluşudur. Orta Asya gibi çevresi nemli rüzgarların sokulmasını engelleyecek yüksek dağlık alanlar ile çevrili olan sahalarda yağış miktarı azaldığı için çöller oluşmaktadır. Kurak ve yarı kurak bölgelerin oluşumunda ki üçüncü neden ise, soğuk su akıntılarıdır. Güney Amerika'da yer alan Atakama ve Afrika'nın güneybatısında yer alan Namib çöllerinin oluşumunda kıyılarında yer alan soğuk okyanus akıntıları rol oynamıştır.

Kurak bölgelerde jeomorfolojik gelişim genel taban seviyesinden bağımsız olarak cereyan eder. Çünkü, bu bölgelerde, allojen akarsuların dışında, okyanus veya denizlere kadar ulaşabilen akarsular yoktur; akarsu ağları gelişmemiştir. Yarı kurak bölgelerin gelişimi ise, yer yer, genel taban seviyesine ulaşan akarsuların varlığı nedeniyle, kısmen taban seviyesine bağlı bulunur.

Kurak bölgelerde zaman zaman meydana gelen şiddetli sağanaklar sonucu oluşan sel ve seyelan sularının aşındırma ve biriktirme faaliyetleri her bir kapalı havzada ayrı ayrı cereyan eder. Böylece her bir kapalı havzanın tabanı kendisini çevreleyen yüksek sahalardan sel suları için bir taban seviyesi rolü oynar. Böylece komşu yüksek sahaların aşındırılması bu taban seviyesine göre ayarlanmış olur.

Kapalı havzaların sularının bir kısmı fazla miktarda yatak yükü taşıdığı için havza tabanına ulaşamadan taşıdıkları alüvyonlar içerisinde kaybolurlar. Bu akarsuların bir kısmı şiddetli bularlaşmadan ötürü kurumaktadır. Havza tabanına ulaşan akarsular ve taşıdıkları alüvyonlar burada sığ ve tuzlu göller ile bataklıklar oluştururlar. Zamanla seller çevredeki yüksek sahaları aşındırarak alçaltırken buradan taşınan malzemeler ise havza tabanında birikerek yükselmeye neden olur. Böylece arazideki engebeler azaltılmış olur. Böylece enkaz örtüsünce zengin ve engebesiz sahaların varlığı rüzgarın etkinliğini arttırmaktadır. Buralarda rüzgar aşındırması ve biriktirmesi sonucunda yer şekilleri meydana gelir. Bu arada deflasyon sonucu havza tabanlarında depolanmış unsurların büyük bir kısmı bölge dışına nakledilir. Rüzgarın taşıyamadığı iri unsurlar fiziksel parçalanma ve kimyasal ayrışma sonucu sürekli ufalanır ve taşınmaya elverişli hale gelirler

KURAK VE YARI KURAK BÖLGELERDE ETKİLİ OLAN ETMEN VE SÜREÇLER

1. Fiziksel Parçalanma ve Kimyasal ayrışma:
Kurak ve yarı kurak bölgelerde fiziksel parçalanma egemendir. Bu bölgelerde günlük sıcaklık değişimi çok fazladır. Bitki örtüsünün çok zayıf olduğu bu sahalar gündüz çok ısınır. Bunda atmosferdeki bağıl nemin düşük olması ve güneş ışınlarının fazla tutulmadan yeryüzüne ulaşması etkili olmaktadır. Ancak güneşten gelen enerji gece hızla uzaya yansıdığı için sıcaklık hızla düşer. Böylece gündüz ısınıp genleşen kayaçlar, gece soğuyunca büzülür. Olayın tekrar tekrar meydana gelmesi sonucunda kayalarda çatlaklar gerçekleşir. Böylece kayaçlar köşeli parçalar halinde ufalanır. Kimyasal ayrışma, suyun yetersiz olması nedeniyle fiziksel parçalanma kadar önemli değildir ve daha çok fiziksel parçalanmayı hazırlayıcı veya kolaylaştırıcı bir etkiye sahiptir.

2. Rüzgar:
Rüzgar kurak ve yarı kurak bölgelerde önemli bir şekillendirici etmendir. Yer şekillerinin meydana gelmesinde iki yoldan etkili olur. Bunlarda birincisi aşındırma (korrazyon) diğeri ise taşıma (deflasyon)'dır.

Rüzgarın etkisiyle daha çok küçük şekiller meydana gelir. Rüzgar aşındırması zeminde veya zeminden 1-2 m yükseltide meydana gelir. Bu şekilde kayaçların yüzeyi çizilir, cilalanır; yamaçların alt kısmı oyulur; mantar kaya veya yardanglar oluşmaktadır.

Rüzgarın deflasyon etkisi daha büyüktür. Deflasyonun oluşumu ve şiddeti üzerinde rüzgarın hızı, taşınan malzemenin boyutu ve şekli, bitki örtüsü, toprak özelliği, zeminin nem içeriği ve arazinin kullanım şekli etkili olmaktadır. Rüzgar hızı ne kadar fazla ise deflasyon o kadar şiddetli olurken, malzemede daha uzağa taşınır. Unsur boyutu ne kadar küçük olursa o kadar kolay taşınır. Ayrıca yuvarlak unsurlar köşeli unsurlardan daha kolay taşınır. Bitki örtüsünün varlığı ve yoğunluğu deflasyonu azaltıcı etkiye sahiptir. Zemini kaplayan kalker kabuklar da deflasyonu azaltıcı etkiye sahiptir. Zeminin nemli oluşu deflasyonu azaltmaktadır. Toprakta bulunan nem zemini oluşturan gevşek unsurları birbirine bağlayarak rüzgarın etkisini azaltır. Rüzgar şiddetinin fazla olduğu sahalarda arazinin yanlış kullanılması deflasyona sebep olur. örneğin herhangi bir sebeple bitki örtüsünün ortadan kaldırılması deflasyona neden olmaktadır.

3. Akarsular ve Seyelan:

Kurak bölgeler akışsız (areik) ve içe akışlı (andoreik) sahaları meydana getirir. Yarı kurak bölgelerin bir kısmında da içe akışlı özellik görülür. Kurak bölgelerdeki yağış yetersizliği sürekli akarsuların oluşmalarına imkan vermez. Bu bölgelerdeki akarsu aşındırması, allojen (yabancı) akarsuların dışında zaman zaman meydana gelen sel ve seyelan sularıyla gerçekleşir. Aşındırmanın süresi kısa olmakla birlikte etkinlik derecesi büyüktür.Bitki örtüsünden yoksunluk aşındırma şiddetini arttırır

.KURAK VE YARI KURAK BÖLGELERDE OLUŞAN YER ŞEKİLLERİ

a. Deflasyon Çukurları: Deflasyon (taşıma) sonucu meydan gelmiş, derinlikleri bazen birkaç metreyi bulabilen, çapları ise birkaç metre ile 1.5- 2 km ler arasında değişen sığ çukurlardır.

b. Yardang: Bunlar hakim rüzgar yönünde paralel olarak uzanan, birbirlerinden keskin sırtlarla ayrılmış ve ana çizgileriyle U profili gösteren oluklardır. Kil, silt gibi gevşek tortul kayaçların rüzgar tarafından aşındırılmaları sonucu meydana gelirler. Olukların tabanı ile sırtlar arasındaki yükselti farkı birkaç cm ile birkaç metre arasında değişir.





c. Tanık (Şahit) Tepeler: Genellikle yumuşak ve sert tabakaların üst üste yer aldıkları yatay yapılı sahalarda görülürler. Oluşumlarında, rüzgarın yanı sıra, fiziksel parçalanma, kimyasal ayrışma ve akarsu aşındırmasının rolü vardır. Tepelerin üst kısımları genellikle sert tabaka ile kaplıdır. Yükseklikleri 30 metreyi bulabilir.




d. Mantar Kaya: Rüzgarın taşıdığı malzemeler kayaların alt kısımları aşındırması sonucu, iyice inceltilmiş ve birer mantar görünümü kazanmışlardır.








e. Hamada ve Reg: Hamadalar, çöllerin, üzerleri taş parçaları ve çakıllarla kaplı kayadan müteşekkil olan kısımlarını meydana getirirler. Genellikle düzdürler ve yatay yapılı sahalarda görülürler. Yerli kaya üzerinde depolanmış kum, kil, çakıl ve bloklardan oluşan gevşek unsurların deflasyona maruz kalmaları sonucu oluşurlar. Burada rüzgar ince malzemeleri taşırken iri unsurlar zemin üzerinde kalır. Bunlar köşeli unsurlardan oluşur.

Reg’ler ise yüzey kısımları deflasyona uğramış alüvyal dolgulardır. Burada da, rüzgar ince unsurları taşıyıp uzaklaştırdığından, bu dolguların yüzeyi ve dolayısıyla zemin çakıl ve taş parçaları gibi iri unsurlarla kaplı bulunur. Aynı özelliği gösteren taşlı çöllere Büyük Sahra'da serir adı verilir. Hamada ve reglerde zemin, iri kaya parçaları, blok ve çakıllar ile kaplı oldukları için görünümü kaldırıma benzer ve bundan dolayı çöl kaldırımı ismi verilir.


f. Façetalı Çakıl: Kurak bölgelerde görülen ve belirgin kenarlarla birbirinden ayrılmış bir kaç façetaya (yüzeye) sahip olan çakıllara façetalı çakıl denir. Kurak bölgelerde bir çakılın rüzgarın sürekli geldiği taraf aşınarak bir yüzey (façeta) meydana gelir. Herhangi bir nedenle kayacın duruşu değişir ve başka bir tarafı hakim rüzgar yönüne döner ve bu kesimde aşınarak bir yüzey haline gelir. Olayın tekrarlanması halinde façeta sayısı artar. Bununla birlikte façetalı çakıllar genellikle üç yüzeye sahiptir.

g. Bolson: Çevreleri dağ, palto gibi nispeten yüksek sahalarla çevrili bulunan kapalı havzalardır. Düz olan taban kısımlarına playa denir. Playa ile çevredeki yüksek sahalar arasında pediment ve bahada gibi geçiş sahaları da bulunur.






h. Playa: Bolsonların az derin, tuzlu ve geçici göl veya bataklıklarla kaplı bulunan taban kısımlarıdır. Düz bir ova özelliği gösteren ve göl yada bataklığın kuruduğu devrelerde playalar tuz depoları haline gelir.






i. Pediment: Bolsonların taban düzlükleriyle (playa) onları çevrelerinde yer alan yüksek sahalar arasında geçişi sağlayan yamaçlardır. Bunlar yerli kaya üzerinde gelişmiş az eğimli aşınım düzlükleri şeklindedir. Pedimentlerin playaya doğru olan eğimleri 2-3° kadardır. Gerilerinde yer alan dağ yamaçları ile aralarında keskin bir dirsek bulunur.






j. Bahada: Bunlarda pedimentler gibi, bolsonların taban düzlükleriyle onların çevrelerinde yer alan yüksek sahalar arasında geçişi temin eden yamaçlardır. Fakat onlardan farklı olarak, yerli kayadan müteşekkil aşım düzlükleri değil değil; yamaç döküntüleri ve birikinti konilerinin birbiriyle birleşmeleri sonucu meydana gelmiş birikim şeklidir. Oluşumları nemli bölgelerde görülen dağ eteği ovalarına benzer. Bahadaların yüzeyleri fazla derin olmayan sel yarıntıları ile parçalanmıştır. Enine profilleri dalgalı bir yapı gösterir.



k. İnselberg: Kurak ve yarı kurak bölgelerde bazen yerli kayadan oluşan, bazen de ince bir enkaz örtüsüyle kaplı bulunan aşınım düzlükleri üzerindeki dik yamaçlı tek tepelerdir.Pedimentler üzerinde yer alan onların oluşumları sırasında aşınımdan kurtularak geriye kalmış olan tanık tepelerdir.





l. Kumul: Rüzgarla taşınan kum tanelerinin belirli koşullar altında birikip yığılmalarıyla meydana gelen çeşitli şekillerdeki kum yığınlarına kumul adı verilir. Kumulların oluşumları için, her şeyden önce, yeterli bir kum kaynağının bulunması gerekir. Bunun dışında, kumulların oluşup şekillenmelerinde esas rol rüzgara aittir. Hakim rüzgar yönü ve hızları önemli rol oynar. Ayrıca bitki örtüsü, kum kaynağına olan mesafe, zeminin nem içeriği, zeminde yer yer buluna bilen küçük göller ve bataklıklar, zemindeki kayalık çıkıntılar gibi çeşitli tümseklerle çalı ve otsu bitkilerden oluşan engellerinde rolleri bulunur.

Kumulların yaygın olarak bulundukları sahaların başında çöller gelir. Büyük Sahra, Namib, Kalahari, Atakama, Arizona, Arabistan ve Orta Asya çöllerinde kumullar geniş alan kaplar.

1. Enine Kumullar: Bunlar uzun eksenleri hakim rüzgar doğrultusunda dik olarak uzanan kumullardır. Kum miktarının çok fazla olduğu sahalarda, denizlerdeki fırtına dalgaları gibi, rüzgar doğrultusuna dik ve gayri muntazam bir şekilde uzanan kumul sırtlarıyla bunlar arasındaki oluk şekilli çukurlardan oluşurlar. Keskin doruklu olan kum yığınlarında rüzgarın geldiği taraf karşı yamaca göre daha az eğimlidir.



Barkan: Enine kumulların en basit yapıda olanları ve en çok görülenleridir. Şekilleri hilale benzer. Hilalin gövdesinin hakim rüzgara bakan yamacı daha az eğimli, diğer yamacı ise daha diktir. Barkanlar bir kum yığınının hakim rüzgar yönüne bakan yamacından kaldırılan kumlar yığının tepesinden aşarak kuytu yamaca sürüklenir. Kuytu yamaçta biriken kumun eğimi daha fazladır. Kenar kısımları ise rüzgar tarafından ileriye sürüklendiği için uzar ve kum yığını hilal görünümünü alır.

Parabolik Kumullar: U şeklindeki kumullardır. Barkanlara benzerler fakat onlardan farklı olarak, içbükey yamaçları hakim rüzgara bakar. Ayrıca bu yamaç barkanlarda olduğu kadar dik değildir.Parabolik kumulların daha uzun kollu olanlarına firkete kumulu adı verilir. Parabolik kumulların oluşumlarında önce bir deflasyon çukuru meydana gelir. Bu çukurdan havalanan kumulların onun çevresinde yığılmalarıyla da parobolik kumullar oluşur.




2. Boyuna Kumullar: Uzun eksenleri hakim rüzgar doğrultusunda paralel olarak uzanan kumullardır. En ilginç tiplerini Seyfler meydana getirir. Bunlar keskin doruklu, yüksek (100-200 m), uzun kumul sırtlarıdır. Sırtlar ana çizgileriyle birbirine paralel olmakla beraber girintili çıkıntılı uzanırlar.

3. Yıldız Kumulları: Bunlar yıldız şeklindeki kumul tepeleridir.Yıldızın kollarını, kumulun genellikle merkezi kısmında yer alan ve piramit şeklinde olan yüksek doruk noktasından itibaren çevreye doğru ışınsal olarak uzana keskin doruklu kum sırtları meydana getirir. Üç veya daha fazla sayıdan oluşan kollar kumulun tepesinden çevreye doğru kıvrımlar yaparak alçalırlar. Yıldız kumullar farklı yönlerden gelen hava hareketlerine bağlı olarak oluşurlar. Yükseklikleri 100 metreden fazla olabilir.


VOLKANİK ŞEKİLLER

GAYZER;     
Strokkur Kaynacı, İzlanda
Geyser of water and steam erupting from an ashen cone.
Yellowstone Milli Parkında bulunan Kaynaç kalesi
Kaynaç patlaması videosu
Kaynaç (veya gayzer), düzenli veya düzensiz aralıklarla, suları yukarı doğru fışkırarak patlama yapan bir sıcak su kaynağı. Gayzer sözcüğü İzlanda'daki bir kaynaç olan Gjósa'nın adından türemiştir. Gjósa ayrıca 'patlak verme' anlamına gelir.
Yerin derinliklerinde bulunan suların sıcaklığı yıl içinde fazla bir değişme göstermez. Fay kaynakları volkanik ve kırıklı bölgelerde görülür. Bu nedenle kutuplara yakın bir bölge olmasına rağmen İzlanda'da birçok gayzer ve sıcak su kaynağı bulunmaktadır. Kaynak su belirli bir yerde ısınınca (kaynayınca), bir patlama yapar ve bu kaynar suyu yeryüzüne fışkırarak çıkar.
Gayzerler, ekseriya yeni bir volkanik aktiviteye sahip bölgelerde ortaya çıkmaktadır. Gayzerlerde peşpeşe iki fışkırma arasındaki zaman periyodu genelde düzensizdir. Amerika’da Yellowstone Milli Parkındaki gayzerin suyu aralıklarla, saatte bir, 50 m yüksekliğe fışkırmaktadır. Bazı yerlerde gayzer faaliyeti gösteren soğuk su kaynakları da vardır. Yeni Zelanda’da ve İzlanda’da gayzerler bulunmaktadır. Yeni Zelanda’da 1886’daki Taravera volkanik püskürmesinden sonra su, buhar, çamur ve taşları 4 saat müddetle 240 m kadar yükseğe püskürten yedi adet gayzer oluşmuş ve 1904’te bitişik Taravera Gölünün sularının akıtılmasıyla bu gayzerlerden 450 metreye kadar su püskürten birinin faaliyeti durmuştur.
Gayzerler milyonlarca yıl önce erimiş volkanik kayalarda bulunan ısıdan faydalanırlar. Gayzerlerdeki suyun buhar halinde bu kayalardan geldiği de olmaktadır. Birçok gayzerdeki su, yüzeydeki çatlaklardan ve geçirgen tabakalardan sızarak, gayzer tüpünü dolduran yağmur sularıdır. Alttaki suyun iç sıcaklığı, yeryüzündeki suyun normal kaynama sıcaklığına ulaşsa bile içeride toplanan suyun statik basıncı onun kaynamasını önler. Su içinden yükselen hava kabarcıklarıyla yukarıya doğru bir su kabarması meydana gelerek, su dışarı taşar. Bunun sonucu olarak su basıncındaki azalma, alttaki aşırı ısınmış bir miktar suyun buhar haline geçerek püskürtmeyi başlatmasına sebep olur. Püsküren suyun içinde mineral maddeler gayzer ağızı civarında kireçli veya renkli tebeşir görünümündeki birikintilere yol açar. Bu maddeler, opal cinsi kıymetsiz maddelerdir.
MAAR;
Maar, püskürme veya patlamayla birlikte lav ve mağmanın oluşturduğu, geniş, hafif kabarmış bir kraterdir. Maar tipik olarak suyla dolu ve sığ krater gölü görünümündedir. İsmi yerel Alman lehçesi olan Daun'dan gelir ve Latincesi mare (deniz)dir. Maarlar 60 metreden 2000 metre çapa ve 10 metreden 200 metreye kadar derinliğe sahip olabilirler ve çoğunlukla doğal göldeki gibi suyla doludurlar. Çoğu maar volkanik kayaların alçak kenarında oluşmuştur.
Birket Ram'da Golan Tepeleri maarı.
Maarlar Amerika'nın batısında, Almanya'nın Eifel bölgesinde ve diğer jeolojik olarak genç olan dünyanın volkanik bölgelerinde bulunur. Kilbourne Çukuru ve Hunt Çukuru maarları Amerikan Teksas'daki El Paso köyüne yakındır. Doymuş karbon dioksit ünlenmiş Afrika Kamerun'daki Nyos Gölü diğer bir örnektir. Maara çok güzel bir örnek Yeni Meksika'daki Zuni Tuz Gölü yaklaşık 1980 metre çapında ve 120 metre derinliğindedir.
KALDERE;
9,5 km çaplı ve 600 m derinlikli Mount Aniakchak Kalderası, Alaska ve içinde oluşmuş küçük volkanik koniler
Kaldera, volkanik kökenli, kazan şeklinde çok büyük çöküntü. Bu çöküntülerin içi su dolduğunda kaldera gölü oluşur. Kaldera ve krater birbirinden farklı jeomorfolojik birimlerdir.
Bir kalderanın zemininde yeniden bir volkan konisi oluşabilir.
KRATER GÖLÜ;

Krater gölü, yanardağların kraterinde suların toplanmasıyla oluşan göllere denir.
Kraterin dibinde yer alan yanardağ bacası, taşlaşan lav tarafından tıkandığında, yağışlar ve eriyen karlar krater içinde birikir.
Türkiye’deki en büyük krater gölü, Nemrut Dağı üzerindeki 12 km² yüzölçümlü Nemrut Krater Gölü'dür.




ORTA ATLANTİK SIRTI;
Orta Atlantik Sırtı ya da Orta Atlantik Yükselimi (İngilizce: Mid-Atlantic Ridge) Atlas Okyanusu ile Kuzey Okyanusu arasında, büyük bölümü sular altında bulunan bir sıradağ kümesidir. Kuzey Kutbu'nun 333 kilometre güneyinde 87° Kuzey'den başlayarak 54° Güney'deki Bouvet Adası'na kadar uzanır. Dağların yüksek bölümleri yer yer su yüzeyine çıkarak okyanusta adalar oluşturur. İzlanda bu şekilde oluşmuştur. Yükselim 1950'lerde Bruce Heezen ve Marie Tharp tarafından bulunmuştur. Bu oluşumun bulunması Alfred Lothar Wegener'ın Kıtasal Sürüklenme kuramının geliştirilmiş hali olan Levha hareketleri kuramının dünyaca kabul görmesini sağlamıştır.
Kıtaların Kayması Kuramı'nın işleyişi

17 Mart 2012 Cumartesi

KURAK BÖLGELER TOPOGRAFYASI



Kurak ve yarı kurak bölgeler, kendilerine has iklim özellikleri ve yer şekillerine sahip olan morfojenetik bölgelerden biridir. Bu bölgelerde günümüz iklim koşulları altında oluşan yer şekilleri görülebileceği gibi geçmişte yaşanmış farklı iklim koşulları altında oluşan yer şekillerine de rastlanılır.

Kurak ve yarıkurak bölgeler yeryüzünde geniş alanlar kaplamaktadır. Asıl yayılış alan suptropikal kuşak olmakla birlikte Orta Kuşağın karasal iklim bölgelerinde de etkili olmaktadırlar. Kurak ve yarı kurak alanlar Afrika'nın kuzey yarısı, Arabistan yarımadası ve Orta Asya'ya kadar olan çok geniş bir kuşakta, Afrika'nın güneybatı ucunda, Kuzey ve Güney Amerika'nın suptropikal kuşağında ve Avustralya'nın batı ve iç kısımlarında etki alanına sahiptir.

Kurak ve yarı kurak bölgeleri ayıran sınırlar kesin olarak çizilememekle birlikte her iki bölge de kendine has özelliklere sahiptir. Bu bölgelerde yılık yağış miktarı yetersizdir. Yetersiz olan bu yağış miktarı da, özellikle sıcaklık ve buna bağlı buharlaşma fazlalığı nedeniyle, büyük ölçüde kayba uğramaktadır.

Asıl kurak bölgelerde veya çöllerde yıllık yağış tutarı, genel olarak, 250 mm nin altındadır. Belirli bir yağış rejimi yoktur. Günlük sıcaklık değişmeleri önemlidir. Komşu bölgelerden doğup beslenerek gelen akarsuların (allojen akarsular) dışında sürekli akarsular bulunmaz. Akarsu aşındırması çok seyrek meydana gelen sağanak yağışların oluşturduğu seller sonucunda meydana gelmektedir. Kütle hareketleri sınırlıdır. Yer şekillerin oluşumunda esas rol rüzgara ve fiziksel parçalanmaya aittir. Bu sahaların şekillenmesi genel taban seviyesi olan okyanus ve denizlerden bağımsız olarak gerçekleşmektedir. Bitki örtüsü yoktur veya son derece cılızdır. Egemen toprak tiplerini serozyom’lar oluşturur. Toprak yüzeyi kalkerden oluşan bir kabukla kaplı olabilir. Kum örtülerinden oluşan sahalarda geniş alanlar kaplayabilir.

Yarı kurak alanlarda ise yağış miktarı biraz daha fazladır. Yağış miktarı 250-500 mm arasında değişebilir. Buna bağlı olarak akarsu aşındırması ve kütle hareketleri önem kazanmaktadır. Rüzgarın etkisi çöllere göre azalsa da yinede önemlidir. Buralardaki akarsulardan bazıları genel taban seviyesi olan denizlere ve okyanuslara ulaşmaktadır. Akarsuların bir kısmı kapalı havzalarda da son bulmaktadır. Bitki örtüsünü stepler ve savanlar oluşturmaktadır. Egemen toprak tipini çernozyomlar, kahverengi step ve kestane renkli step toprakları oluşturmaktadır. Toprakta kabuk oluşumunun görüldüğü B horizonu çöllere göre daha derinde yer almaktadır. Yarı kurak sahalar çöller ile nemli bölgeler arasındaki geçiş sahasını oluşturmaktadır.

Kurak ve yarı kurak bölgelerin oluşumunda çeşitli nedenler rol oynar. Bunlardan birincisi atmosferin genel dolaşımı ile ilgilidir. Sürekli olarak yüksek basınç altında bulunan yerler kurak sahalardır. Çünkü bu gibi yüksek basınç sahalarında hava hareketi sürekli olarak yukarıdan yeryüzüne doğrudur. Alçalan hava adyabatik olarak ısınır. Böylece havada bağıl nemlilik azalır. Havada bağıl nemin azalması da yağış oluşumunu azaltmaktadır. Bundan dolayı subtropikal yüksek basınç alanlarında Dünya'nın en büyük çölleri oluşmuştur. İkincisi ise deniz ve okyanus etkisinden uzakta oluşudur. Orta Asya gibi çevresi nemli rüzgarların sokulmasını engelleyecek yüksek dağlık alanlar ile çevrili olan sahalarda yağış miktarı azaldığı için çöller oluşmaktadır. Kurak ve yarı kurak bölgelerin oluşumunda ki üçüncü neden ise, soğuk su akıntılarıdır. Güney Amerika'da yer alan Atakama ve Afrika'nın güneybatısında yer alan Namib çöllerinin oluşumunda kıyılarında yer alan soğuk okyanus akıntıları rol oynamıştır.

Kurak bölgelerde jeomorfolojik gelişim genel taban seviyesinden bağımsız olarak cereyan eder. Çünkü, bu bölgelerde, allojen akarsuların dışında, okyanus veya denizlere kadar ulaşabilen akarsular yoktur; akarsu ağları gelişmemiştir. Yarı kurak bölgelerin gelişimi ise, yer yer, genel taban seviyesine ulaşan akarsuların varlığı nedeniyle, kısmen taban seviyesine bağlı bulunur.

Kurak bölgelerde zaman zaman meydana gelen şiddetli sağanaklar sonucu oluşan sel ve seyelan sularının aşındırma ve biriktirme faaliyetleri her bir kapalı havzada ayrı ayrı cereyan eder. Böylece her bir kapalı havzanın tabanı kendisini çevreleyen yüksek sahalardan sel suları için bir taban seviyesi rolü oynar. Böylece komşu yüksek sahaların aşındırılması bu taban seviyesine göre ayarlanmış olur.

Kapalı havzaların sularının bir kısmı fazla miktarda yatak yükü taşıdığı için havza tabanına ulaşamadan taşıdıkları alüvyonlar içerisinde kaybolurlar. Bu akarsuların bir kısmı şiddetli bularlaşmadan ötürü kurumaktadır. Havza tabanına ulaşan akarsular ve taşıdıkları alüvyonlar burada sığ ve tuzlu göller ile bataklıklar oluştururlar. Zamanla seller çevredeki yüksek sahaları aşındırarak alçaltırken buradan taşınan malzemeler ise havza tabanında birikerek yükselmeye neden olur. Böylece arazideki engebeler azaltılmış olur. Böylece enkaz örtüsünce zengin ve engebesiz sahaların varlığı rüzgarın etkinliğini arttırmaktadır. Buralarda rüzgar aşındırması ve biriktirmesi sonucunda yer şekilleri meydana gelir. Bu arada deflasyon sonucu havza tabanlarında depolanmış unsurların büyük bir kısmı bölge dışına nakledilir. Rüzgarın taşıyamadığı iri unsurlar fiziksel parçalanma ve kimyasal ayrışma sonucu sürekli ufalanır ve taşınmaya elverişli hale gelirler.
KURAK VE YARI KURAK BÖLGELERDE ETKİLİ OLAN ETMEN VE SÜREÇLER

1. Fiziksel Parçalanma ve Kimyasal ayrışma:
Kurak ve yarı kurak bölgelerde fiziksel parçalanma egemendir. Bu bölgelerde günlük sıcaklık değişimi çok fazladır. Bitki örtüsünün çok zayıf olduğu bu sahalar gündüz çok ısınır. Bunda atmosferdeki bağıl nemin düşük olması ve güneş ışınlarının fazla tutulmadan yeryüzüne ulaşması etkili olmaktadır. Ancak güneşten gelen enerji gece hızla uzaya yansıdığı için sıcaklık hızla düşer. Böylece gündüz ısınıp genleşen kayaçlar, gece soğuyunca büzülür. Olayın tekrar tekrar meydana gelmesi sonucunda kayalarda çatlaklar gerçekleşir. Böylece kayaçlar köşeli parçalar halinde ufalanır. Kimyasal ayrışma, suyun yetersiz olması nedeniyle fiziksel parçalanma kadar önemli değildir ve daha çok fiziksel parçalanmayı hazırlayıcı veya kolaylaştırıcı bir etkiye sahiptir.

2. Rüzgar:
Rüzgar kurak ve yarı kurak bölgelerde önemli bir şekillendirici etmendir. Yer şekillerinin meydana gelmesinde iki yoldan etkili olur. Bunlarda birincisi aşındırma (korrazyon) diğeri ise taşıma (deflasyon)'dır.

Rüzgarın etkisiyle daha çok küçük şekiller meydana gelir. Rüzgar aşındırması zeminde veya zeminden 1-2 m yükseltide meydana gelir. Bu şekilde kayaçların yüzeyi çizilir, cilalanır; yamaçların alt kısmı oyulur; mantar kaya veya yardanglar oluşmaktadır.

Rüzgarın deflasyon etkisi daha büyüktür. Deflasyonun oluşumu ve şiddeti üzerinde rüzgarın hızı, taşınan malzemenin boyutu ve şekli, bitki örtüsü, toprak özelliği, zeminin nem içeriği ve arazinin kullanım şekli etkili olmaktadır. Rüzgar hızı ne kadar fazla ise deflasyon o kadar şiddetli olurken, malzemede daha uzağa taşınır. Unsur boyutu ne kadar küçük olursa o kadar kolay taşınır. Ayrıca yuvarlak unsurlar köşeli unsurlardan daha kolay taşınır. Bitki örtüsünün varlığı ve yoğunluğu deflasyonu azaltıcı etkiye sahiptir. Zemini kaplayan kalker kabuklar da deflasyonu azaltıcı etkiye sahiptir. Zeminin nemli oluşu deflasyonu azaltmaktadır. Toprakta bulunan nem zemini oluşturan gevşek unsurları birbirine bağlayarak rüzgarın etkisini azaltır. Rüzgar şiddetinin fazla olduğu sahalarda arazinin yanlış kullanılması deflasyona sebep olur. örneğin herhangi bir sebeple bitki örtüsünün ortadan kaldırılması deflasyona neden olmaktadır.

3. Akarsular ve Seyelan:

Kurak bölgeler akışsız (areik) ve içe akışlı (andoreik) sahaları meydana getirir. Yarı kurak bölgelerin bir kısmında da içe akışlı özellik görülür. Kurak bölgelerdeki yağış yetersizliği sürekli akarsuların oluşmalarına imkan vermez. Bu bölgelerdeki akarsu aşındırması, allojen (yabancı) akarsuların dışında zaman zaman meydana gelen sel ve seyelan sularıyla gerçekleşir. Aşındırmanın süresi kısa olmakla birlikte etkinlik derecesi büyüktür.Bitki örtüsünden yoksunluk aşındırma şiddetini arttırır.


KURAK VE YARI KURAK BÖLGELERDE OLUŞAN YER ŞEKİLLERİ


a. Deflasyon Çukurları: Deflasyon (taşıma) sonucu meydan gelmiş, derinlikleri bazen birkaç metreyi bulabilen, çapları ise birkaç metre ile 1.5- 2 km ler arasında değişen sığ çukurlardır.


b. Yardang: Bunlar hakim rüzgar yönünde paralel olarak uzanan, birbirlerinden keskin sırtlarla ayrılmış ve ana çizgileriyle U profili gösteren oluklardır. Kil, silt gibi gevşek tortul kayaçların rüzgar tarafından aşındırılmaları sonucu meydana gelirler. Olukların tabanı ile sırtlar arasındaki yükselti farkı birkaç cm ile birkaç metre arasında değişir.



c. Tanık (Şahit) Tepeler: Genellikle yumuşak ve sert tabakaların üst üste yer aldıkları yatay yapılı sahalarda görülürler. Oluşumlarında, rüzgarın yanı sıra, fiziksel parçalanma, kimyasal ayrışma ve akarsu aşındırmasının rolü vardır. Tepelerin üst kısımları genellikle sert tabaka ile kaplıdır. Yükseklikleri 30 metreyi bulabilir.




d. Mantar Kaya: Rüzgarın taşıdığı malzemeler kayaların alt kısımları aşındırması sonucu, iyice inceltilmiş ve birer mantar görünümü kazanmışlardır.









e. Hamada ve Reg: Hamadalar, çöllerin, üzerleri taş parçaları ve çakıllarla kaplı kayadan müteşekkil olan kısımlarını meydana getirirler. Genellikle düzdürler ve yatay yapılı sahalarda görülürler. Yerli kaya üzerinde depolanmış kum, kil, çakıl ve bloklardan oluşan gevşek unsurların deflasyona maruz kalmaları sonucu oluşurlar. Burada rüzgar ince malzemeleri taşırken iri unsurlar zemin üzerinde kalır. Bunlar köşeli unsurlardan oluşur.



f. Façetalı Çakıl: Kurak bölgelerde görülen ve belirgin kenarlarla birbirinden ayrılmış bir kaç façetaya (yüzeye) sahip olan çakıllara façetalı çakıl denir. Kurak bölgelerde bir çakılın rüzgarın sürekli geldiği taraf aşınarak bir yüzey (façeta) meydana gelir. Herhangi bir nedenle kayacın duruşu değişir ve başka bir tarafı hakim rüzgar yönüne döner ve bu kesimde aşınarak bir yüzey haline gelir. Olayın tekrarlanması halinde façeta sayısı artar. Bununla birlikte façetalı çakıllar genellikle üç yüzeye sahipti.

g. Bolson: Çevreleri dağ, palto gibi nispeten yüksek sahalarla çevrili bulunan kapalı havzalardır. Düz olan taban kısımlarına playa denir. Playa ile çevredeki yüksek sahalar arasında pediment ve bahada gibi geçiş sahaları da bulunur.







h. Playa: Bolsonların az derin, tuzlu ve geçici göl veya bataklıklarla kaplı bulunan taban kısımlarıdır. Düz bir ova özelliği gösteren ve göl yada bataklığın kuruduğu devrelerde playalar tuz depoları haline gelir.






i. Pediment: Bolsonların taban düzlükleriyle (playa) onları çevrelerinde yer alan yüksek sahalar arasında geçişi sağlayan yamaçlardır. Bunlar yerli kaya üzerinde gelişmiş az eğimli aşınım düzlükleri şeklindedir. Pedimentlerin playaya doğru olan eğimleri 2-3° kadardır. Gerilerinde yer alan dağ yamaçları ile aralarında keskin bir dirsek bulunur












j. Bahada: Bunlarda pedimentler gibi, bolsonların taban düzlükleriyle onların çevrelerinde yer alan yüksek sahalar arasında geçişi temin eden yamaçlardır. Fakat onlardan farklı olarak, yerli kayadan müteşekkil aşım düzlükleri değil değil; yamaç döküntüleri ve birikinti konilerinin birbiriyle birleşmeleri sonucu meydana gelmiş birikim şeklidir. Oluşumları nemli bölgelerde görülen dağ eteği ovalarına benzer. Bahadaların yüzeyleri fazla derin olmayan sel yarıntıları ile parçalanmıştır. Enine profilleri dalgalı bir yapı gösterir.

k. İnselberg: Kurak ve yarı kurak bölgelerde bazen yerli kayadan oluşan, bazen de ince bir enkaz örtüsüyle kaplı bulunan aşınım düzlükleri üzerindeki dik yamaçlı tek tepelerdir.Pedimentler üzerinde yer alan onların oluşumları sırasında aşınımdan kurtularak geriye kalmış olan tanık tepelerdir.





l. Kumul: Rüzgarla taşınan kum tanelerinin belirli koşullar altında birikip yığılmalarıyla meydana gelen çeşitli şekillerdeki kum yığınlarına kumul adı verilir. Kumulların oluşumları için, her şeyden önce, yeterli bir kum kaynağının bulunması gerekir. Bunun dışında, kumulların oluşup şekillenmelerinde esas rol rüzgara aittir. Hakim rüzgar yönü ve hızları önemli rol oynar. Ayrıca bitki örtüsü, kum kaynağına olan mesafe, zeminin nem içeriği, zeminde yer yer buluna bilen küçük göller ve bataklıklar, zemindeki kayalık çıkıntılar gibi çeşitli tümseklerle çalı ve otsu bitkilerden oluşan engellerinde rolleri bulunur.

Kumulların yaygın olarak bulundukları sahaların başında çöller gelir. Büyük Sahra, Namib, Kalahari, Atakama, Arizona, Arabistan ve Orta Asya çöllerinde kumullar geniş alan kaplar.

1. Enine Kumullar: Bunlar uzun eksenleri hakim rüzgar doğrultusunda dik olarak uzanan kumullardır. Kum miktarının çok fazla olduğu sahalarda, denizlerdeki fırtına dalgaları gibi, rüzgar doğrultusuna dik ve gayri muntazam bir şekilde uzanan kumul sırtlarıyla bunlar arasındaki oluk şekilli çukurlardan oluşurlar. Keskin doruklu olan kum yığınlarında rüzgarın geldiği taraf karşı yamaca göre daha az eğimlidir.






Barkan: Enine kumulların en basit yapıda olanları ve en çok görülenleridir. Şekilleri hilale benzer. Hilalin gövdesinin hakim rüzgara bakan yamacı daha az eğimli, diğer yamacı ise daha diktir. Barkanlar bir kum yığınının hakim rüzgar yönüne bakan yamacından kaldırılan kumlar yığının tepesinden aşarak kuytu yamaca sürüklenir. Kuytu yamaçta biriken kumun eğimi daha fazladır. Kenar kısımları ise rüzgar tarafından ileriye sürüklendiği için uzar ve kum yığını hilal görünümünü alır.












Parabolik Kumullar: U şeklindeki kumullardır. Barkanlara benzerler fakat onlardan farklı olarak, içbükey yamaçları hakim rüzgara bakar. Ayrıca bu yamaç barkanlarda olduğu kadar dik değildir.Parabolik kumulların daha uzun kollu olanlarına firkete kumulu adı verilir. Parabolik kumulların oluşumlarında önce bir deflasyon çukuru meydana gelir. Bu çukurdan havalanan kumulların onun çevresinde yığılmalarıyla da parobolik kumullar oluşur.

2. Boyuna Kumullar: Uzun eksenleri hakim rüzgar doğrultusunda paralel olarak uzanan kumullardır. En ilginç tiplerini Seyfler meydana getirir. Bunlar keskin doruklu, yüksek (100-200 m), uzun kumul sırtlarıdır. Sırtlar ana çizgileriyle birbirine paralel olmakla beraber girintili çıkıntılı uzanırlar.








3. Yıldız Kumulları: Bunlar yıldız şeklindeki kumul tepeleridir.Yıldızın kollarını, kumulun genellikle merkezi kısmında yer alan ve piramit şeklinde olan yüksek doruk noktasından itibaren çevreye doğru ışınsal olarak uzana keskin doruklu kum sırtları meydana getirir. Üç veya daha fazla sayıdan oluşan kollar kumulun tepesinden çevreye doğru kıvrımlar yaparak alçalırlar. Yıldız kumullar farklı yönlerden gelen hava hareketlerine bağlı olarak oluşurlar. Yükseklikleri 100 metreden fazla olabilir.