29 Mayıs 2012 Salı

İKLİM BİLGİSİ ATMOSFER VE ÖZELLİKLERİ

İKLİM BİLGİSİ, ATMOSFER VE ÖZELLİKLERİ,SICAKLIK VE DAĞILIŞINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER

Dar bir alanda, kısa süre içerisinde değişen atmosfer olaylarına hava durumu denir.Bir sahada havanın yağmurlu, bulutlu, rüzgârlı  ya da güneşli olması  oradaki hava durumunu etkiler. Hava olaylarını meteoroloji bilimi incelemektedir.
Geniş bir alanda uzun yıllar boyunca görülen hava olaylarının ortalamasına iklimdenir.
İklimi inceleyen bilim dalı klimatolojidir.
İklim ve hava durumunun karşılaştırılması;
        İklim geniş  sahalarda (ör. Akdeniz havzası), uzun yıllar boyunca (30-40 yıl) aynı  kalan ortalama hava hali iken; hava durumu dar bir alanda (ör. İstanbul-Kadıköy), kısa sürede (biriki saat) değişen atmosfer olaylarıdır.
         İklimde bir  kararlılık söz konusu iken, hava durumu gün ve saat  içerisinde değişme gösterir. 
Meteoroloji  bilimi, atmosferin fiziksel özelliklerini, atmosferde meydana gelen
olayların dayandığı  fizik kanunlarını  ortaya koymaya çalışır. İklim elemanlarının
günlük değerlerini çeşitli aletlerle ölçülür ya da aletsiz  olarak gözlenerek kayıtlara
geçirilir. Yapılan bu işe Rasat (Gözlem) denir. 
Meteoroloji biliminin yaptığı bu rasatları alarak bunların ortalamasını çıkarıp, bu hava
olaylarının insan yaşamı üzerine olan etkilerini araştıran bilime ise Klimatoloji denir.
Bir yerin iklim özelliklerini tam  ve doğru olarak belirtebilmek  için yeter sıklıkta ve
gerekli yerlerde istasyon ağının olması gerekir.
 İklim, canlı yaşamı etkileyen en önemli unsurdur. Ayrıca yeryüzünün şekillenmesinde
de önemli bir rol oynar.
İklimin etkilerini üç ana başlık altında toplayabiliriz: 
A- İklimin İnsan Üzerindeki Etkileri
        Nüfusun dağılışını,
        Ekonomik faaliyetlerini,
        Yiyecek ve giyeceklerini,
        Fizyolojik gelişimlerini,
        Karakterlerini,
        Kültür faaliyetlerini etkiler,
B-İklimin Ekonomik Hayat Üzerindeki Etkileri:
        Sanayinin dağılışını, 
        Ulaşım faaliyetlerini,
        Konut tipi ve kullanılan malzemeyi,
        Turizm faaliyetlerini,
        Tarım faaliyetlerini ve ürünleri çeşitliliğini,
        Bunlara bağlı olarak ticaret şekilleri de iklimin kontrolü altındadır.
C-İklimin Doğal Çevre Üzerindeki Etkileri:
        Dış kuvvetlerin etki alanlarını, 
        Yer şekillerinin oluşumunu, 
        Taşların çözülme biçimini, 
        Toprak oluşumu, tipleri ve verimliliğini, 
        Bitki örtüsünü ve dağılışını, 
        Göllerin dağılışı ve sularının kimyasal öz., 
        Yerüstü ve yer altı su durumu, 
        Akarsu debilerini ve rejimlerini, 
        Okyanus akıntılarının yönleri ve hızlarını, 
        Hayvan türleri ve dağılışını, 
        Erozyonu ve heyelan oluşumunu, 
        Kalıcı kar sınırı, 
        Ormanın ve tarımın üst sınırını,
 ATMOSFER












Dünya’da uzaydaki diğer gezegenlerden farklı  olarak  yaşam bulunmasının sebebi etrafını  saran atmosferdir. İklim ve hava olaylarının görülmesi  ile yeryüzünde yaşamın bulunmasını sağlayan faktör atmosferin varlığıdır.
Atmosfer; yerçekiminin etkisi ile yeryüzünü çepeçevre saran gaz kütlesidir. Eski Yunancada atmos:  nefes,
sphere: küre demektir. Atmosfer ise nefes küre ya da hava küre anlamına gelir. 

Atmosferi oluşturan gazların % 75’iiçerisinde canlıların  yaşadığı Troposfer de bulunur. Atmosfer; Azot (% 78), 
Oksijen (% 21) ile CO2, su buharı, argon, neon, metan, kripton ve hidrojen gibi diğer gazlardan (% 1) oluşur. Azot
ve oksijen yaşam için büyük  önem taşırlar ve bu gazların  atmosferde ki oranı sabittir. Ancak CO2 ve su buharının miktarı bulundukları yere, zamana ve iklim şartlarına göre değişir. 
Azot, yaşamın temel kaynaklarından biridir. Bitkilerin ihtiyacı  olan besin maddesi olarak önemlidir. Oksijen, ise canlıların solunum yapması için ve yanma için gerekli bir gazdır. 
Karbondioksit, havada çok az  miktarda (% 0  -  0,03) bulunmasına karşın, iklim olayları  üzerinde önemli etkide bulunur. Karbondioksit atmosferin güneş ışınlarını emme ve saklama kabiliyetini arttırır.  Miktarının artması sıcaklığın artmasına,azalması sıcaklıkların düşmesine neden olur. Jeolojik devirler içerisinde CO2 miktarın
değişmesi iklim değişimlerini etkilemiştir
Su buharı, miktarı sıcaklığa, yer ve zamana bağlı olarak en fazla değişen gazdır. Bu miktar yerden yükseldikçe, kıyıdan uzaklaştıkça  ve Ekvatordan kutuplara doğru gittikçe azalır. 
Atmosferin Etkileri
        İçerisinde yaşam için gerekli olan gazlar bulunur.
        Güneş’ten gelen enerjinin hızla uzaya yansımasını engeller.
        Güneş ışınlarının dağılmasını sağlayarak, Güneş’i doğrudan görmeyen
        yerlerin de aydınlık olmasını sağlar.
        İçindeki hava akımları sayesinde gündüz olan kesimlerin aşırı sıcak, gece olan
        kesimlerin de aşırı soğumasını engeller.
        Güneşten gelen zararlı ışınları tutar.
        Sesi iletir. 
        İklim olayları meydana gelir. 
        Uzaydan gelen göktaşlarının parçalanmasını sağlayarak yere ulaşmasına engel olur.
Ortalama kalınlığı  10.000 km olan atmosfer, bileşimi, sıcaklığı  bakımından farklı katmanlardan oluşur.
ATMOSFERİN KATMANLARI

1. Troposfer: 
Atmosferin en alt katıdır. Kalınlığı Ekvator’dan kutuplara doğru gittikçe azalır. Ekvator üzerinde
16 km, 45° enleminde 12 km, kutuplarda ise 6 km  ortalama 12 km’dir.  Kalınlığının değişmesinin
nedeni ise Ekvator’da ısınan havanın  yükselmesi; kutuplarda ise soğuyan havanın alçalması  ile Dünya’nın ekseni etrafındaki dönüşüyle, Ekvator’da savrulma kuvvetinin fazla olmasıdır.
Su buharının tamamı Troposfer içerisinde bulunduğu için iklim olayları ancak bu katta
görülür.  Yükseldikçe Troposfer’de gaz yoğunluğu azalır. Çünkü yerçekiminin etkisi ile gazlar yere yakın yerlerde daha çok yoğunlaşır.
Troposfer’de yükseldikçe sıcaklık her 200 m’de 1°C azalır. Çünkü Troposfer daha çok yerden ışıyan ışınlarlarla ısınır. Ayrıca sıcaklığı  tutan gazların yere  yakın  yoğunlaşması ve atmosferin üstten soğuması da bu durumun oluşmasında etkilidir.
2. Stratosfer:
Troposferin üst sınırından itibaren 25-30 km yüksekliğe kadar çıkar. Bu katmanda su buharı  olmadığı için iklim olayları görülmez. Yatay hava hareketleri görüldüğü için dikey yönde sıcaklık değişimi yok denecek kadar azdır. Ekvator üzerinde sıcaklık - 80°C civarında iken, kutuplarda -50°C civarındadır.
Ekvator ile kutuplar arasındaki sıcaklık farkından dolayı, Ekvatordan kutuplara doğru kuvvetli hava akımları oluşur. Jet rüzgârları adı verilen bu hava akımlarının saatteki hızları 500 km’ye kadar ulaşır. Stratosferin üst kısmında ozon yoğunluğu artmaktadır.
3. Mezosfer:
Stratosfer’in üst sınırından itibaren 80-90 km yüksekliğe kadar çıkar.Gaz molekülleri seyrektir. İklim üzerinde etkisi azdır. Ozon tabakasının büyük bölümü bu katmanda yer alır. Ayrıca atmosfere giren
göktaşları bu katmanda sürtünmenin etkisi  ile yanmaktadır.
Ozonosfer,
Yerden 19-45 km arasında yer alır. Ozon (O3) gazının en  çok yoğunlaştığı kesim olduğu için bu adı almıştır. Güneş’ten gelen ultraviyole (morötesi) ışınları, ozon gazı ile reaksiyona girerek  parçalar. Bu şekilde  zararlı ışınların Dünya’ya gelmesi engellenmiş olur.
4. İyonosfer:
Mezosferin üst sınırından itibaren, 300-325 km yüksekliklerine kadar çıkar. Gaz molekülleri oldukça seyrektir. Gazlar ultraviyole ışınlarının etkisi ile iyonlarına  ayrılmıştır. Sıcaklık, 250°C civarındadır. İyon halindeki bu gazlarda elektron alışverişi çok hızlı olduğu için radyo dalgaları bu tabakadan yansıtılır. 
5. Ekzosfer:
İyonosfer’in üst sınırından itibaren başlar. Bu katmanın  üst sınırında yerçekimi oldukça az  olduğundan gaz molekülleri uzaya  kaçar. Bundan dolayı  dış sınırı  kesin  değildir. Teorik olarak 10.000 km’ye kadar çıktığı kabul edilir.

31 Mart 2012 Cumartesi

BUZULLAR

Buzul, dag zirvelerinde yaz kış erimeyen ve yer çekiminin etkisiyle yer değiştiren büyük kar ve buz kütlesidir. Eğimli arazilerde yıllar boyunca biriken kar kütlesinin önce buzkar, sonra da buza dönüşmesiyle oluşur. Buzullar okyanuslardan sonra dünya üzerindeki ikinci büyük su deposu ve en büyük tatlı su deposudur, tatlı suyun % 98,5'ini oluştururlar. Hemen hemen her kıtada buzullara rastlanır. dünyanın'nın belirli bölgeleri, bütün yıl erimeyen ve "buzul" adını alan buzlarla kaplıdır. Bunlar kutup bölgeleriyle yüksek dağların tepeleridir. Buzul oluşabilecek bölgenin deniz yüzeyinden yüksekliği, enlemin artmasıyla azalır. Ekvator yakınlarında 0° enlem çevresinde buzullara rastlamak için Runewenzorilerin 4.400 m yüksekliğine çıkmak gerekirken, Alplerde (45°) 2500 m'ye, Norveç'te (60°) 1500 m'ye çıkmak yeterlidir. Kutupta buzullara deniz yüzeyinde rastlanır.

Buzulların oluşumu ve yapısı

Buzulu oluşturan kar sürekli olarak donma ve erimeye maruz kalır ve taze yağan kar tanelerinden bir çeşit taneli kar olan buzkar (névé) hâline dönüşür. Üzerindeki buz ve kar katmanlarının basıncı altında bu taneli kar daha da yoğun olan eski kara (firn) dönüşür. Yıllar süren bir dönemden sonra eski kar katmanları daha da sıkışarak buzulu oluşturan buza dönüşür. Buzulların kendine özgü mavimsi renginin nedeni gökyüzünün de mavi görünmesini açıklayan Rayleigh saçılımıdır.
Buzulun alt katmanları basınç nedeniyle erimeye maruz kalır ve buzulun tamamı bir akışkan gibi hareket eder. Buzullar akışkan gibi hareket etmek için eğime ihtiyaç duymaz, birikme bölgelerinde sürekli yağan karın birikmesi bu hareketi sağlar. Buzulların üst katmanları kırılgandır ve zaman zaman yarıklar (crévasse ve Bergschrund) oluşturur. Bu yarıklar nedeniyle gerekli güvenlik önlemi alınmadan buzulun üzerinde gitmek tehlikelidir. Eriyen buzul suları, buzulun içinden ve altından tüneller kazarak akar ve buzulun hareketini kolaylaştırır.

BUZUL AŞANDIRMA VE BİRİKİM  ŞEKİLLERİ:
Yerçekiminin etkisiyle yamaçlarda aşağıya doğru hareket eden buzullar geçtiği yeri oyar, sıyırır ve aşındırır. Buzullar oyma, sıyırma sırasında araziyi sürtünme ile çizer ve cilalar. Buna buzul aşındırması denir.

BUZUL VADİSİ:Dağ doruklarından aşağı sarkan buzul dillerinin hareketiyle yataklarını aşındırarak oluşturdukları U şekilli oluklardır. Bunlara tekne vadi adı da verilir. Akarsu vadilerine göre boyları kısadır ve sürekli iniş göstermezler. Ana buzula bağlı yan buzulların oluşturdukları vadilere de asılı Vadi denir.



SİRK ÇANAĞI(BUZ YALAĞI):Dağ doruklarına, yakın yerlerde kolay aşınabilen yüzeylerin aşındırılması ile ortaya çıkan çanaklardır. Bu çanaklar 40-50m'den birkaç km'ye kadar çapa sahip olabilirler. Bazen de buradaki buzulun erimesiyle Sirk Gölühaline gelebilirler.














HÖRGÜÇ KAYA:Buzulların kayaların yumuşak kısımlarını aşındırıp sert kısımlarını bırakmasıyla oluşan tümsek şeklindeki ve parlak yüzeyli kayalardır.










MOREN:
Buzultaşlar (Moren), buzulların getirip bıraktığı ve geri çekildikten sonra yüzeyde kalan taş oluşumlarıdır. Bu oluşumlar genellikle ince tozumsu bir madde içinde küçüklü büyüklü taş ve kaya parçalarının bir araya gelmesinden oluşan buzul tilinin doğrusal yığınlar halinde toplanması şeklinde görülür.


















BANKİZ:
Kutup çevresindeki denizlerde, suyun donması ile oluşan buz kütleleridir. Donma, kıyılarda başlar ve sıcaklık düştükçe artar. Deniz yüzeyini kaplayan buz kristalleri gittikçe kalınlaşır, Buz tabakası halini alır. Bankiz adı verilen buz tabakası yaz aylarında sıcaklığın artması ile küçülerek dağılır. Fransızca Banquise kelimesinin imlamızla yazılarak dilimize girmiş şekli. Bankiz, denizin yüzünü kaplamış bulunan buz örtüsüdür. Dilimiz de bunun karşılığı olarak buzla alınabilir. Nasıl ki, üstü tuzla örtülmüş bulunan ve tuz elde edilen yere de tuzla denir.
AYSBERG:
Buzullardan kopup, denize kadar ulaşan  kalın buzul parçaları deniz içinde  ilerlemeye devam eder. Buzun yoğunluğu, deniz suyunun yoğunluğundan az olduğu için su tarafından kaldırılır. Yüzlerce metre kalınlıkta ve kilometrelerce uzunluktaki bu buz dağlarına aysberg denir.


FİYORD:


Fiyordlar, İskandinavya kıyılarında sık rastlanan jeolojik oluşumlardır. Bunlar,iki taraftan sarp kayalıklarla çevrili uzun, dar ve derin koylardır. Fiyordlar buzul aşındırması sonucunda oluşurlar. Onbinlerce yıl boyunca yağan karların birikmesiyle oluşan buzullara vadi buzulu denir. Kutuptaki buzlar gibi düz yüzeyler üzerinde oluşan buzullara ise kıtasal buzul adı verilir. Buzdan ırmaklar, günde iki santimetreyle bir metre arasında değişen bir hızla hareket ederler. Diğer ırmaklardan çok daha güçlüdürler ve vadiler boyunca ilerlerken bu vadilerin yamaçlarını kolayca aşındırıp taşırlar. Bu sayede Tekne vadi, U vadi denilen buzul vadileri oluşur.Bu vadiler kutup bölgelerinde deniz seviyelerine kadar inerler.Türkiye gibi orta enlem ülkelerinde vadi buzulları 2000m'ye kadar inmiştir.Buzul dönemlerinde buharlaşan sular yeryüzüne genel olarak kar olarak iner.Bugünkü gibi akarsularla yeniden denize taşınmaz.Karalar üzerinde kar ve buz olarak birikir.Uzun süreli bu döngü sonunda deniz seviyesi bu günkü seviyeye göre yaklaşık 130 metre alçalmıştır.Buzul vadileri -130 metre seviyesindeki denizlerde son bulmuştur.
Buzul dönemi sona erip hava sıcaklıkları yükseldikce vadi buzulları erimeye başlamış, daha yükseklere doğru çekilmiştir.Buzulların erimesiyle deniz seviyesi yükselmiş, geri çekilen buzul vadilerini yükselen deniz suları doldurmuş fiyordlar oluşmuştur.












24 Mart 2012 Cumartesi

KURAK BÖLGELER TOPOGRAFYASI

KURAK BÖLGELER TOPOGRAFYASI

Kurak ve yarı kurak bölgeler, kendilerine has iklim özellikleri ve yer şekillerine sahip olan morfojenetik bölgelerden biridir. Bu bölgelerde günümüz iklim koşulları altında oluşan yer şekilleri görülebileceği gibi geçmişte yaşanmış farklı iklim koşulları altında oluşan yer şekillerine de rastlanılır.

Kurak ve yarıkurak bölgeler yeryüzünde geniş alanlar kaplamaktadır. Asıl yayılış alan suptropikal kuşak olmakla birlikte Orta Kuşağın karasal iklim bölgelerinde de etkili olmaktadırlar. Kurak ve yarı kurak alanlar Afrika'nın kuzey yarısı, Arabistan yarımadası ve Orta Asya'ya kadar olan çok geniş bir kuşakta, Afrika'nın güneybatı ucunda, Kuzey ve Güney Amerika'nın suptropikal kuşağında ve Avustralya'nın batı ve iç kısımlarında etki alanına sahiptir.

Kurak ve yarı kurak bölgeleri ayıran sınırlar kesin olarak çizilememekle birlikte her iki bölge de kendine has özelliklere sahiptir. Bu bölgelerde yılık yağış miktarı yetersizdir. Yetersiz olan bu yağış miktarı da, özellikle sıcaklık ve buna bağlı buharlaşma fazlalığı nedeniyle, büyük ölçüde kayba uğramaktadır.

Asıl kurak bölgelerde veya çöllerde yıllık yağış tutarı, genel olarak, 250 mm nin altındadır. Belirli bir yağış rejimi yoktur. Günlük sıcaklık değişmeleri önemlidir. Komşu bölgelerden doğup beslenerek gelen akarsuların (allojen akarsular) dışında sürekli akarsular bulunmaz. Akarsu aşındırması çok seyrek meydana gelen sağanak yağışların oluşturduğu seller sonucunda meydana gelmektedir. Kütle hareketleri sınırlıdır. Yer şekillerin oluşumunda esas rol rüzgara ve fiziksel parçalanmaya aittir. Bu sahaların şekillenmesi genel taban seviyesi olan okyanus ve denizlerden bağımsız olarak gerçekleşmektedir. Bitki örtüsü yoktur veya son derece cılızdır. Egemen toprak tiplerini serozyom’lar oluşturur. Toprak yüzeyi kalkerden oluşan bir kabukla kaplı olabilir. Kum örtülerinden oluşan sahalarda geniş alanlar kaplayabilir.

Yarı kurak alanlarda ise yağış miktarı biraz daha fazladır. Yağış miktarı 250-500 mm arasında değişebilir. Buna bağlı olarak akarsu aşındırması ve kütle hareketleri önem kazanmaktadır. Rüzgarın etkisi çöllere göre azalsa da yinede önemlidir. Buralardaki akarsulardan bazıları genel taban seviyesi olan denizlere ve okyanuslara ulaşmaktadır. Akarsuların bir kısmı kapalı havzalarda da son bulmaktadır. Bitki örtüsünü stepler ve savanlar oluşturmaktadır. Egemen toprak tipini çernozyomlar, kahverengi step ve kestane renkli step toprakları oluşturmaktadır. Toprakta kabuk oluşumunun görüldüğü B horizonu çöllere göre daha derinde yer almaktadır. Yarı kurak sahalar çöller ile nemli bölgeler arasındaki geçiş sahasını oluşturmaktadır.

Kurak ve yarı kurak bölgelerin oluşumunda çeşitli nedenler rol oynar. Bunlardan birincisi atmosferin genel dolaşımı ile ilgilidir. Sürekli olarak yüksek basınç altında bulunan yerler kurak sahalardır. Çünkü bu gibi yüksek basınç sahalarında hava hareketi sürekli olarak yukarıdan yeryüzüne doğrudur. Alçalan hava adyabatik olarak ısınır. Böylece havada bağıl nemlilik azalır. Havada bağıl nemin azalması da yağış oluşumunu azaltmaktadır. Bundan dolayı subtropikal yüksek basınç alanlarında Dünya'nın en büyük çölleri oluşmuştur. İkincisi ise deniz ve okyanus etkisinden uzakta oluşudur. Orta Asya gibi çevresi nemli rüzgarların sokulmasını engelleyecek yüksek dağlık alanlar ile çevrili olan sahalarda yağış miktarı azaldığı için çöller oluşmaktadır. Kurak ve yarı kurak bölgelerin oluşumunda ki üçüncü neden ise, soğuk su akıntılarıdır. Güney Amerika'da yer alan Atakama ve Afrika'nın güneybatısında yer alan Namib çöllerinin oluşumunda kıyılarında yer alan soğuk okyanus akıntıları rol oynamıştır.

Kurak bölgelerde jeomorfolojik gelişim genel taban seviyesinden bağımsız olarak cereyan eder. Çünkü, bu bölgelerde, allojen akarsuların dışında, okyanus veya denizlere kadar ulaşabilen akarsular yoktur; akarsu ağları gelişmemiştir. Yarı kurak bölgelerin gelişimi ise, yer yer, genel taban seviyesine ulaşan akarsuların varlığı nedeniyle, kısmen taban seviyesine bağlı bulunur.

Kurak bölgelerde zaman zaman meydana gelen şiddetli sağanaklar sonucu oluşan sel ve seyelan sularının aşındırma ve biriktirme faaliyetleri her bir kapalı havzada ayrı ayrı cereyan eder. Böylece her bir kapalı havzanın tabanı kendisini çevreleyen yüksek sahalardan sel suları için bir taban seviyesi rolü oynar. Böylece komşu yüksek sahaların aşındırılması bu taban seviyesine göre ayarlanmış olur.

Kapalı havzaların sularının bir kısmı fazla miktarda yatak yükü taşıdığı için havza tabanına ulaşamadan taşıdıkları alüvyonlar içerisinde kaybolurlar. Bu akarsuların bir kısmı şiddetli bularlaşmadan ötürü kurumaktadır. Havza tabanına ulaşan akarsular ve taşıdıkları alüvyonlar burada sığ ve tuzlu göller ile bataklıklar oluştururlar. Zamanla seller çevredeki yüksek sahaları aşındırarak alçaltırken buradan taşınan malzemeler ise havza tabanında birikerek yükselmeye neden olur. Böylece arazideki engebeler azaltılmış olur. Böylece enkaz örtüsünce zengin ve engebesiz sahaların varlığı rüzgarın etkinliğini arttırmaktadır. Buralarda rüzgar aşındırması ve biriktirmesi sonucunda yer şekilleri meydana gelir. Bu arada deflasyon sonucu havza tabanlarında depolanmış unsurların büyük bir kısmı bölge dışına nakledilir. Rüzgarın taşıyamadığı iri unsurlar fiziksel parçalanma ve kimyasal ayrışma sonucu sürekli ufalanır ve taşınmaya elverişli hale gelirler

KURAK VE YARI KURAK BÖLGELERDE ETKİLİ OLAN ETMEN VE SÜREÇLER

1. Fiziksel Parçalanma ve Kimyasal ayrışma:
Kurak ve yarı kurak bölgelerde fiziksel parçalanma egemendir. Bu bölgelerde günlük sıcaklık değişimi çok fazladır. Bitki örtüsünün çok zayıf olduğu bu sahalar gündüz çok ısınır. Bunda atmosferdeki bağıl nemin düşük olması ve güneş ışınlarının fazla tutulmadan yeryüzüne ulaşması etkili olmaktadır. Ancak güneşten gelen enerji gece hızla uzaya yansıdığı için sıcaklık hızla düşer. Böylece gündüz ısınıp genleşen kayaçlar, gece soğuyunca büzülür. Olayın tekrar tekrar meydana gelmesi sonucunda kayalarda çatlaklar gerçekleşir. Böylece kayaçlar köşeli parçalar halinde ufalanır. Kimyasal ayrışma, suyun yetersiz olması nedeniyle fiziksel parçalanma kadar önemli değildir ve daha çok fiziksel parçalanmayı hazırlayıcı veya kolaylaştırıcı bir etkiye sahiptir.

2. Rüzgar:
Rüzgar kurak ve yarı kurak bölgelerde önemli bir şekillendirici etmendir. Yer şekillerinin meydana gelmesinde iki yoldan etkili olur. Bunlarda birincisi aşındırma (korrazyon) diğeri ise taşıma (deflasyon)'dır.

Rüzgarın etkisiyle daha çok küçük şekiller meydana gelir. Rüzgar aşındırması zeminde veya zeminden 1-2 m yükseltide meydana gelir. Bu şekilde kayaçların yüzeyi çizilir, cilalanır; yamaçların alt kısmı oyulur; mantar kaya veya yardanglar oluşmaktadır.

Rüzgarın deflasyon etkisi daha büyüktür. Deflasyonun oluşumu ve şiddeti üzerinde rüzgarın hızı, taşınan malzemenin boyutu ve şekli, bitki örtüsü, toprak özelliği, zeminin nem içeriği ve arazinin kullanım şekli etkili olmaktadır. Rüzgar hızı ne kadar fazla ise deflasyon o kadar şiddetli olurken, malzemede daha uzağa taşınır. Unsur boyutu ne kadar küçük olursa o kadar kolay taşınır. Ayrıca yuvarlak unsurlar köşeli unsurlardan daha kolay taşınır. Bitki örtüsünün varlığı ve yoğunluğu deflasyonu azaltıcı etkiye sahiptir. Zemini kaplayan kalker kabuklar da deflasyonu azaltıcı etkiye sahiptir. Zeminin nemli oluşu deflasyonu azaltmaktadır. Toprakta bulunan nem zemini oluşturan gevşek unsurları birbirine bağlayarak rüzgarın etkisini azaltır. Rüzgar şiddetinin fazla olduğu sahalarda arazinin yanlış kullanılması deflasyona sebep olur. örneğin herhangi bir sebeple bitki örtüsünün ortadan kaldırılması deflasyona neden olmaktadır.

3. Akarsular ve Seyelan:

Kurak bölgeler akışsız (areik) ve içe akışlı (andoreik) sahaları meydana getirir. Yarı kurak bölgelerin bir kısmında da içe akışlı özellik görülür. Kurak bölgelerdeki yağış yetersizliği sürekli akarsuların oluşmalarına imkan vermez. Bu bölgelerdeki akarsu aşındırması, allojen (yabancı) akarsuların dışında zaman zaman meydana gelen sel ve seyelan sularıyla gerçekleşir. Aşındırmanın süresi kısa olmakla birlikte etkinlik derecesi büyüktür.Bitki örtüsünden yoksunluk aşındırma şiddetini arttırır

.KURAK VE YARI KURAK BÖLGELERDE OLUŞAN YER ŞEKİLLERİ

a. Deflasyon Çukurları: Deflasyon (taşıma) sonucu meydan gelmiş, derinlikleri bazen birkaç metreyi bulabilen, çapları ise birkaç metre ile 1.5- 2 km ler arasında değişen sığ çukurlardır.

b. Yardang: Bunlar hakim rüzgar yönünde paralel olarak uzanan, birbirlerinden keskin sırtlarla ayrılmış ve ana çizgileriyle U profili gösteren oluklardır. Kil, silt gibi gevşek tortul kayaçların rüzgar tarafından aşındırılmaları sonucu meydana gelirler. Olukların tabanı ile sırtlar arasındaki yükselti farkı birkaç cm ile birkaç metre arasında değişir.





c. Tanık (Şahit) Tepeler: Genellikle yumuşak ve sert tabakaların üst üste yer aldıkları yatay yapılı sahalarda görülürler. Oluşumlarında, rüzgarın yanı sıra, fiziksel parçalanma, kimyasal ayrışma ve akarsu aşındırmasının rolü vardır. Tepelerin üst kısımları genellikle sert tabaka ile kaplıdır. Yükseklikleri 30 metreyi bulabilir.




d. Mantar Kaya: Rüzgarın taşıdığı malzemeler kayaların alt kısımları aşındırması sonucu, iyice inceltilmiş ve birer mantar görünümü kazanmışlardır.








e. Hamada ve Reg: Hamadalar, çöllerin, üzerleri taş parçaları ve çakıllarla kaplı kayadan müteşekkil olan kısımlarını meydana getirirler. Genellikle düzdürler ve yatay yapılı sahalarda görülürler. Yerli kaya üzerinde depolanmış kum, kil, çakıl ve bloklardan oluşan gevşek unsurların deflasyona maruz kalmaları sonucu oluşurlar. Burada rüzgar ince malzemeleri taşırken iri unsurlar zemin üzerinde kalır. Bunlar köşeli unsurlardan oluşur.

Reg’ler ise yüzey kısımları deflasyona uğramış alüvyal dolgulardır. Burada da, rüzgar ince unsurları taşıyıp uzaklaştırdığından, bu dolguların yüzeyi ve dolayısıyla zemin çakıl ve taş parçaları gibi iri unsurlarla kaplı bulunur. Aynı özelliği gösteren taşlı çöllere Büyük Sahra'da serir adı verilir. Hamada ve reglerde zemin, iri kaya parçaları, blok ve çakıllar ile kaplı oldukları için görünümü kaldırıma benzer ve bundan dolayı çöl kaldırımı ismi verilir.


f. Façetalı Çakıl: Kurak bölgelerde görülen ve belirgin kenarlarla birbirinden ayrılmış bir kaç façetaya (yüzeye) sahip olan çakıllara façetalı çakıl denir. Kurak bölgelerde bir çakılın rüzgarın sürekli geldiği taraf aşınarak bir yüzey (façeta) meydana gelir. Herhangi bir nedenle kayacın duruşu değişir ve başka bir tarafı hakim rüzgar yönüne döner ve bu kesimde aşınarak bir yüzey haline gelir. Olayın tekrarlanması halinde façeta sayısı artar. Bununla birlikte façetalı çakıllar genellikle üç yüzeye sahiptir.

g. Bolson: Çevreleri dağ, palto gibi nispeten yüksek sahalarla çevrili bulunan kapalı havzalardır. Düz olan taban kısımlarına playa denir. Playa ile çevredeki yüksek sahalar arasında pediment ve bahada gibi geçiş sahaları da bulunur.






h. Playa: Bolsonların az derin, tuzlu ve geçici göl veya bataklıklarla kaplı bulunan taban kısımlarıdır. Düz bir ova özelliği gösteren ve göl yada bataklığın kuruduğu devrelerde playalar tuz depoları haline gelir.






i. Pediment: Bolsonların taban düzlükleriyle (playa) onları çevrelerinde yer alan yüksek sahalar arasında geçişi sağlayan yamaçlardır. Bunlar yerli kaya üzerinde gelişmiş az eğimli aşınım düzlükleri şeklindedir. Pedimentlerin playaya doğru olan eğimleri 2-3° kadardır. Gerilerinde yer alan dağ yamaçları ile aralarında keskin bir dirsek bulunur.






j. Bahada: Bunlarda pedimentler gibi, bolsonların taban düzlükleriyle onların çevrelerinde yer alan yüksek sahalar arasında geçişi temin eden yamaçlardır. Fakat onlardan farklı olarak, yerli kayadan müteşekkil aşım düzlükleri değil değil; yamaç döküntüleri ve birikinti konilerinin birbiriyle birleşmeleri sonucu meydana gelmiş birikim şeklidir. Oluşumları nemli bölgelerde görülen dağ eteği ovalarına benzer. Bahadaların yüzeyleri fazla derin olmayan sel yarıntıları ile parçalanmıştır. Enine profilleri dalgalı bir yapı gösterir.



k. İnselberg: Kurak ve yarı kurak bölgelerde bazen yerli kayadan oluşan, bazen de ince bir enkaz örtüsüyle kaplı bulunan aşınım düzlükleri üzerindeki dik yamaçlı tek tepelerdir.Pedimentler üzerinde yer alan onların oluşumları sırasında aşınımdan kurtularak geriye kalmış olan tanık tepelerdir.





l. Kumul: Rüzgarla taşınan kum tanelerinin belirli koşullar altında birikip yığılmalarıyla meydana gelen çeşitli şekillerdeki kum yığınlarına kumul adı verilir. Kumulların oluşumları için, her şeyden önce, yeterli bir kum kaynağının bulunması gerekir. Bunun dışında, kumulların oluşup şekillenmelerinde esas rol rüzgara aittir. Hakim rüzgar yönü ve hızları önemli rol oynar. Ayrıca bitki örtüsü, kum kaynağına olan mesafe, zeminin nem içeriği, zeminde yer yer buluna bilen küçük göller ve bataklıklar, zemindeki kayalık çıkıntılar gibi çeşitli tümseklerle çalı ve otsu bitkilerden oluşan engellerinde rolleri bulunur.

Kumulların yaygın olarak bulundukları sahaların başında çöller gelir. Büyük Sahra, Namib, Kalahari, Atakama, Arizona, Arabistan ve Orta Asya çöllerinde kumullar geniş alan kaplar.

1. Enine Kumullar: Bunlar uzun eksenleri hakim rüzgar doğrultusunda dik olarak uzanan kumullardır. Kum miktarının çok fazla olduğu sahalarda, denizlerdeki fırtına dalgaları gibi, rüzgar doğrultusuna dik ve gayri muntazam bir şekilde uzanan kumul sırtlarıyla bunlar arasındaki oluk şekilli çukurlardan oluşurlar. Keskin doruklu olan kum yığınlarında rüzgarın geldiği taraf karşı yamaca göre daha az eğimlidir.



Barkan: Enine kumulların en basit yapıda olanları ve en çok görülenleridir. Şekilleri hilale benzer. Hilalin gövdesinin hakim rüzgara bakan yamacı daha az eğimli, diğer yamacı ise daha diktir. Barkanlar bir kum yığınının hakim rüzgar yönüne bakan yamacından kaldırılan kumlar yığının tepesinden aşarak kuytu yamaca sürüklenir. Kuytu yamaçta biriken kumun eğimi daha fazladır. Kenar kısımları ise rüzgar tarafından ileriye sürüklendiği için uzar ve kum yığını hilal görünümünü alır.

Parabolik Kumullar: U şeklindeki kumullardır. Barkanlara benzerler fakat onlardan farklı olarak, içbükey yamaçları hakim rüzgara bakar. Ayrıca bu yamaç barkanlarda olduğu kadar dik değildir.Parabolik kumulların daha uzun kollu olanlarına firkete kumulu adı verilir. Parabolik kumulların oluşumlarında önce bir deflasyon çukuru meydana gelir. Bu çukurdan havalanan kumulların onun çevresinde yığılmalarıyla da parobolik kumullar oluşur.




2. Boyuna Kumullar: Uzun eksenleri hakim rüzgar doğrultusunda paralel olarak uzanan kumullardır. En ilginç tiplerini Seyfler meydana getirir. Bunlar keskin doruklu, yüksek (100-200 m), uzun kumul sırtlarıdır. Sırtlar ana çizgileriyle birbirine paralel olmakla beraber girintili çıkıntılı uzanırlar.

3. Yıldız Kumulları: Bunlar yıldız şeklindeki kumul tepeleridir.Yıldızın kollarını, kumulun genellikle merkezi kısmında yer alan ve piramit şeklinde olan yüksek doruk noktasından itibaren çevreye doğru ışınsal olarak uzana keskin doruklu kum sırtları meydana getirir. Üç veya daha fazla sayıdan oluşan kollar kumulun tepesinden çevreye doğru kıvrımlar yaparak alçalırlar. Yıldız kumullar farklı yönlerden gelen hava hareketlerine bağlı olarak oluşurlar. Yükseklikleri 100 metreden fazla olabilir.